Berat Açıl 

Boğaziçi Üniversitesi

15. Yüzyıl’da Hadis Üretimi: Yazmalar, Kütüphaneler ve Temellük Kayıtları

Kuruluş dönemi Osmanlı İmparatorluğunda tıp, tasavvuf ve şer’î ilimler ihtiyaç sonucu sıklıkla üretilen metinler arasındadır. Söz konusu metinlerin Osmanlı topraklarına intikali az çalışılmış bir konudur. Bunun izini sürmenin yollarından biri de son dönemlerde bir disiplin olma yolunda ilerleyen yazmabilimin imkânlarını kullanmaktır. Bu tebliğde şer’î bilginin Osmanlı toplumuna intikalini hadis ilmi üzerinden örneklendirmeye çalışacağım. Bunun için İstanbul’un da fethedilerek ilmî ve kültürel iktidar yoluyla İstanbul’un yeniden imar edildiği on beşinci yüzyılı inceleyeceğim. Bu yüzyılda mütedavil hadis eserleri hangileriydi? Söz konusu eserlerin kaç yazması mevcuttu ve bu yazmalar nerelerden gelmişti? Hadis yazmalarının malikleri kimlerdi? Bugün Yazma Eserler Kurumu veritabanında yer alan yazmalar arasında hadis konu başlığı altında kaydedilmiş ve on beşinci yüzyılda istinsah edilmiş 337 adet yazma bulunmaktadır. Yazmalar üzerinde bulunan temellük, vakıf, mütalaa, istinsah ve telif kayıtlarından hareketle söz konusu yazmaların hangi yollarla Osmanlı topraklarına ulaştığı, nerelerden geldiği, hangi kütüphanelerde bulundukları gibi soruların cevapları aranacaktır. Sonuç olarak on beşinci yüzyılda üretilmiş hadis yazmalarından Osmanlı topraklarına yolu düşenlerin bir panoraması çıkarılacaktır.

 

Murat Ayar

Kahramanmaraş İstiklal Üniversitesi 

Mülkiyet Kayıtları Sadece Tesâhüb İçin Mi? Temellük Kayıtları Üzerine Semiyotik (Gösterge Bilimi) Bir Değerlendirme

Yazma ve matbu eserlerin kime ait olduğu üzerine bir sicil beyanı da olan temellük kayıtları daha ziyade “mülkiyet edinme” ve “sahiplenme” fonksiyonlarıyla bilinirler. Bu yönüyle daha ziyade metin, düşünce ve kültürel unsur ifade eden bir tekst ve yazı parçasının kime ait olduğu temellük kayıtlarının temel dikkatidir. Çalışma, mülkiyet ifade eden bu kayıtların sadece sahiplik fonksiyonunu icra etmediğini bilakis farklı disiplin ve araştırma yöntemleriyle muhtelif sahaları besleyecek bir bilgi kaynağı olduğu savının bir gayretidir. Bu yöntemlerden biri de anlamın üretimi ve iletimi ile ilgilenen semiyotik (göstergebilimi)tir. Gayretimiz, el yazma metinlerdeki temellük ifade eden bu kayıtların sadece “tesahüp bilgisi” veren bir kaynak olarak değil aynı zamanda sosyal kimlik, otorite, aidiyet, toplumsal-kültürel ve sınıfsal anlamlardan izler taşıyan kolektif hafızanın semiyotik açıdan incelenmesi amacını taşır. Bu yönüyle bu kayıtlar, okuyucuya dil, tarih ve toplumsal açıdan çok katmanlı bir okuma fırsatı verir. Çalışma ortaya konmuş el yazma temellük kaydı örnekleri üzerinden nitel bir araştırmaya hizmet edecektir. Bu örnekler, incelenen metnin yapısı ve paratekst (ana metni çevreleyen materyaller) özellikleri, gösterge yapıları, işaret ve hafıza, kültürel kodlar ve sınıfsal göstergeler, zaman ve mekâna dayalı olarak üretilen anlamlar gibi alt başlıklar üzerinden izah edilmeye çalışılacaktır. Çalışmayla, bu temellüklerin, sahibini işaret eden salt bir bilgi kaynağı değil aynı zamanda anlam üretip çeşitlendiren; sahibinin sınıfsal, sosyal ve dinî kimliğine dair bir iz ve hikâye barındıran göstergeler bütünü olduğu ortaya konmaya çalışılacaktır. 

 

Muhammad Ahmad Raza

 Ibn Haldun University

Sahîh-i Buhârî’nin En Eski Yazma Eserlerinden Birindeki Mülkiyet Kayıtları

Bir yazma eserde mülkiyet kayıtlarını tespit etmek, özellikle eser yüzyıllar öncesine ait olup birçok âlimin üst üste veya iç içe geçmiş yazılarını barındırıyorsa, oldukça zor ve hassas bir iştir. Bu türden dikkat çekici örneklerden biri, Birmingham Üniversitesi Kütüphanesi’nde yer alan Mingana Koleksiyonu’nda muhafaza edilen bir Sahîh-i Buhârî yazmasıdır. Bu yazma, Sahîh-i Buhârî’nin bilinen en eski nüshalarından biri olarak tanımlanmıştır. Daha sonraki araştırmalar, onun mutlak anlamda en eski nüsha olduğu iddiasını sorgulamış olsa da, bu nüshanın Firabrî’nin Ebû Zerr el-Mervazî’den yaptığı rivayetin günümüze ulaşan en eski örneği olabileceği ihtimali hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Yazma eser eksiktir ve 52 varaktan oluşmaktadır. Bu, eserin birinci değil ikinci cildidir ve Kitâbü’z-Zekât ile başlamaktadır. Ardından Kitâbü’s-Sıyâm gelmekte, birkaç yaprak eksik olduktan sonra Kitâbü’l-Hac bölümü başlamaktadır. Eserin ilk sayfasında, tam başlığın yanı sıra çok sayıda haşiye, semâ kayıtları ve mülkiyet işaretleri yer almaktadır.

Bu yazma sadece bir metin değil, aynı zamanda yüzyıllar süren bir ilmî geleneğin maddî bir kaydıdır. İçerdiği notlar, şu soruları gündeme getirir: Ne zaman istinsah edildi? Kimlerin mülkiyetinde bulundu? Hangi muhaddislerin dikkatine sunuldu? Hangi hadis talebeleri tarafından okundu? Ve bu yazma, İslâm coğrafyasının doğusundan batısına nasıl bir yolculukla Birmingham’a ulaştı? Bu soruların ipuçları, eserin kenar notlarında saklıdır ve bunları anlamak için dikkatli ve ayrıntılı bir inceleme gereklidir.

Bir yazmada mülkiyet izleri genellikle iki şekilde tespit edilir:

1. Açık deliller: Sahipliğe dair açık ifadeler, mühürler veya imzalar

2. Zımnî deliller: İstinsah kayıtlarında sahipliğe dair ima, semâ kayıtlarında "kitâbî" gibi ifadeler, tashih veya mukabele notlarında sahiplik hakkına işaret eden detaylar

Bu yazma her iki tür delili de barındırmaktadır. Açık mülkiyet kayıtları şunlardır:

1. Muhammed b. Muhammed b. Abdüsselâm el-Menûfî (516)

2. Muhammed eş-Şâfiî b. Şerefeddin

3. Muhammed b. Hüseyin (810)

Zımnî delillere gelince, yazmanın müstensihine dair herhangi bir kolofon ya da açık ifade mevcut değildir. Ancak bazı araştırmacılar bu nüshanın Ebû Zeyd el- Mervazî’ye veya onun öğrencilerinden birine ait olabileceğini ileri sürmektedir.

Semâ kayıtlarından elde edilen ilave bulgular, aşağıdaki kişilerin yazmanın sahibi olduğunu göstermektedir:

1. Ebû Muhammed Abdullah b. Abd... b. Şücâ

2. Cibrîl b. Cemîl el-Hanefî

Ayrıca bir tashih kaydı, eserin Muhammed b. Ahmed el-Ma‘sûlî’ye ait olduğunu da göstermektedir.

Bu çalışma, açık ve zımnî mülkiyet kayıtlarının isimler, semâ notları ve tashih notları üzerinden analiz edilmesiyle yazmanın önceki sahiplerinin kimliklerini ortaya koymakta, tarihî bağlamlarını incelemekte ve vefat tarihlerine dayanarak muhtemel bir rivayet zincirini yeniden inşa etmeye çalışmaktadır. Bu ise yazmanın menşeine dair daha derin bir anlayış kazandırmakta ve onun hem Sahîh-i Buhârî çalışmaları geleneği hem de İslâm yazmaları araştırmaları alanındaki önemini ortaya koymaktadır.

 

Sami Arslan

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi

Temellük Kayıtları Formları ve Formların Toplumsal Statüye İşaretleri Üzerine Bir Değerlendirme (el-Câmi‘u’s-Sahîh Nüshaları Örneği)

Yazma eserlerdeki metin dışı unsurların en renkli olanları nüshanın üretimini gösteren istinsah kayıtları ile dolaşımını gösteren temellük kayıtlarıdır. Temellük kayıtları yazma eserin sahibi, toplumsal rolü, el değiştirme sıklığı, dolaşım haritası gibi birçok açıdan incelenebilir. Bu tebliğde ise temellük kayıtları yukarıda bahsedilenlerden sarf-ı nazarla “temelekkehû, dehale fî, fî nevbeti fulân, isteshabehû…” gibi formları açısından incelenecektir. Bilindiği üzere temellük kayıtları kullanıldığı formla kitap sahibinin toplumsal rolü arasında doğrusal bir ilişki olduğu düşünülmektedir. Sözgelimi ilmiye sınıfının kullandığı temellük formlarıyla kitabı ticari amaçla elinde bulunduran kimsenin kullandığı temellük formu birbirinden farklılık gösterebilmektedir. Bu tebliğde iki şey yapılacaktır.  Birincisi kaç çeşit temellük formu olduğu ve bunlar arasında anlam açısından fark olup olmadığı anlaşılmaya çalışılacak ikinci olarak da temellük sahiplerinin kullandıkları form ile yukarıda bahsedilen toplumsal rolleri arasındaki irtibatın bir bakıma sağlaması yapılacaktır. Örneklem olarak ise YEK üzerinden ulaşılabilen el-Câmi‘u’s-Sahîh nüshaları üzerindeki temellük kayıtları incelenecektir.