Kuyûdâtın Biyografi Yazımındaki Önemi: Saçaklızade Muhammed Efendi Örneği

MUHAMMET SACİT KURT 

 

Aslında gizli bir hazine niteliğini haiz olan yazma eserlerin pek çok araştırmacı/akademisyen için hak ettiği ilgiyi görmediğini söylemek mümkündür. Nitekim yazma eserler hakkında yeterli donanıma sahip olmayan yahut özensiz araştırmacılar tarafından ortaya konan fazlaca kötü örnek de yazma eserlerin hak ettiği değeri ve ilgiyi görememesinin en başat sebeplerinden birisidir. Bu sorunları ortadan kaldırmak üzere yapılacak en iyi faaliyet ise yazmaların önemini ortaya koyan nitelikli çalışmaların sayılarının artırılması olacaktır. Bu meyanda, işbu sunumda, tarihin derinliklerinde kaybolmaya yüz tutan nice hususun, yazmaların barındırdığı ferağ, vakıf, kıraat, icazet kayıtları ve minhuvatlar vesilesi ile açıklığa kavuşturulduğu, hatalı pek çok bilginin yine yazmalardaki bu kayıtlar vesilesi ile düzeltildiği gösterilmeye çalışılmıştır. Mezkûr değerlendirmeler, Osmanlı Devleti’nin yetiştirmiş olduğu önemli âlimlerden biri olan Saçaklızade Muhammed Efendi’nin biyografisi özelinde icra edilmiştir.  Çalışmada Saçaklızade Muhammed Efendi’ye dair ulaşılabilen tüm yazma eserler ve yayınlar taranmış ve kuyudat yardımıyla birçok bilgiye ulaşılmıştır. Yazmalarda yer alan bir vakıf kaydı vesilesiyle müellifin eşinin adı tespit edilmiştir. Eserlerinde yer alan minhuvat kayıtları vesilesiyle ders aldığı bazı hocaları ortaya konmuştur. İcazet ve kıraat kayıtları vesilesiyle kitabını okuttuğu talebeleri; hediye ettiği bir nüsha vesilesiyle arkadaşının ve oğlunun adı tespit edilmiştir. Bizzat müellifin tashih ettiği nüshalara erişilmiş, bu nüshalar yardımıyla Tehzîbu’l-Kırâ’ât adlı eserini zaman içerisinde revize ettiği bilgisine ulaşılmıştır. Müellifin bizzat elinden çıkan bir nüshaya ulaşılmış, kitaplarını yazdığı tarihler kısmî de olsa tahmin edilmiştir. Ayrıca müellife ait olan eserlerin bazı kıymetli nüshaları ele alınmıştır. Müellifin Risâletu’s-Surûr ve’l-Ferâh adlı eserinin bir yazma nüshası yardımıyla müellifin ihtilaflı olan vefat tarihi ve medfun bulunduğu yer tespit edilmiştir. Aynı vesika ile (müellifin hal tercemesini yazan kaynaklarda daha önce görülmeyen) eğitim öğretim faaliyeti yürüttüğü bir medrese de ortaya konmuştur. Müellifin kendine has imzasını taşıyan nüshalar ve takriz yazdığı eserlere ayrıca dikkat çekilmiştir. Daha önceki çalışmalarda yeterince titizlik gösterilmemesi sebebiyle müellife isnat edilen çok sayıdaki eserin (ki bir çalışmada bu sayı 117 başka bir çalışmada ise 124 olarak belirtilmiştir) hangilerinin müellife ait olduğu tespit edilmiştir. Tüm bu argümanlar eşliğinde kuyudatın yazma eserlerle iştigal edecekler için önemi, ilgili kayıtlara titizlikle yaklaşmanın sağlayacağı faydalar gösterilmiştir.



 

İbn Hacer'in İnbâû’l-Ğumr’udan Abdülbâsit el-Malatî’nin Ravz’ına Memlük Tarih Eserlerindeki Kuyudat Üzerinden Tarihin İnşası

BÜŞRA SIDIKA KAYA

 

Bu çalışma Memlük tarih metinleri üzerine tutulan kayıtların Memlük tarihçiliğinin gelişimine olan katkısını İbn Hacer (ö. 852/1449)’in el-İnbaü’l-ğumr bi ebnai’l-umr adlı eseri üzerinden bağlamsallaştırmayı hedeflemektedir. Memlüklerin ileri gelen tarihçilerinden İbn Hacer el-Askalani’nin meşhur tarih eseri üzerindeki Abdülbasit Malati (ö. 920/1514)’ye ait kayıtlar bu çalışmanın merkezini oluşturmaktadır. Memlüklerin son asrında yetişen Abdülbasit el-Malati evladünnas sınıfına mensup bir tarihçidir. İbn Hacer’in bizzat kendi el yazma nüshasına erişen ve bu metin üzerine önemli gördüğü kayıtları tutan Malati, daha sonra kaleme alacağı Ravzü’l-basim fi havadisi’l-umr ve’t-teracim isimli eserine İbn Hacer’in bu eseri ve üzerine tuttuğu kayıtları başlıca malzeme olarak kullanmıştır. İbn Hacer’in bu eseri kendisinden önceki Memlük tarih yazımı ile sürekliliği sağlayan ancak siyasi bir talep doğrultusunda kaleme alınmamış salt bir entelektüel çabanın ürünüdür. Bununla birlikte birinci elden kaynak kullanımı, ulaştığı bilgileri eleştirel bir bilim adamı gözüyle tenkide tabi tutması, gözlem ve müşahadeye dayalı tanıklıklara yer vermesi açısından da oldukça mühimdir. Memlük tarih yazıcığılığın tipik bir örneğini teşkil eden eserin en önemli hususiyeti öncesi ise kurduğu süreklilik ilişkisi olarak tespit edilebilir. Bu anlamda eserin kendisinden sonra aynı türde bir literatürün gelişmesine katkıda bulunduğunu söylemek mümkündür. Memlük tarih eserlerinin yüksek öğretim sistemi içinde okutulan ve tartışılan entelektüel ürünler olması İbn Hacer’in metnini de bu alanın malzemesi haline getirmiştir. Evladünnastan olup dönemin ileri gelen pek çok entelektüelin derslerine katılan Malati bu kültürel çevrede ulaşabildiği kaynaklar ve İbn Hacer’in İnbaü’l-ğumr adlı eseri üzerine aldığı kayıtlar ile Ravzü’l-basim isimli eserini kaleme alınmıştır. Bu çalışmada Memlüklerin en parlak dönemlerindeki bürokrat bir alim tarafından kaleme alınmış bir tarih eserinden son dönemlerinde evladünnastan bir alimin tarih eserinin ortaya çıkışına Memlükler dönemi tarih metinlerinin süreklilik içerisinde nasıl inşa edildiği Topkapı Sarayı Yazma Eserler Kütüphanesi’nde bulunan İbn Hacer’in İnbaü’l-ğumr’u üzerinden bağlamsallaştırılmaya çalışılacaktır.

 

İbn Hacer’in Lisânü’l-Mîzân Müsveddesi Bize Ne Söyler?

MUHAMMED ENES TOPGÜL

 

Memlük dönemi âlimlerinden İbn Hacer’in (ö. 852/1449) zayıf râvileri derleme hedefiyle kaleme aldığı ansiklopedik eseri Lisânü’l-Mîzân’ın farklı zamanlarda yayınlanmış beş neşri bulunmaktadır. İlk yayın olan Haydarabad baskısından son neşir olan Ebû Gudde tahkikine kadarki süreçte eserin yeni yazmalarının bulunması neşirlerin kalitesinin peyderpey artmasını sağlamıştır. Ancak bazı muhakkik ve araştırmacılar tarafından görülse de yanlışlıkla İbn Kamer el-Hüseynî’ye (ö. 876/1471) nispet edilen, gerçekte ise İbn Hacer’in bir diğer talebesi olan Bedrânî (ö. 837/1433) tarafından istinsah edilen nüsha üzerinde yeterince durulmamıştır. Yazılmasının akabinde, müstensihinin hicri 837’deki vefatı ile İbn Hacer’in müsveddesi hâlini alan bu metin, hicri 837-852 tarihleri arasında Lisân’ın nasıl bir metinsel gelişim gösterdiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca yazma eser kültüründe örneği pek de görülmeyen bir şekilde İbn Hacer bu esere eklediği bazı bilgilerin tarihlerini de kaydetmiştir. Bu tebliğ Bedrânî nüshası ve nüshanın İbn Hacer’e geçiş süreci hakkında bilgiler vermeyi, ayrıca nüsha üzerindeki İbn Hacer hatlı bilgi giriş notlarından hareketle kitabın zaman içerisindeki gelişimini göstermeyi hedeflemektedir.