KÂTİB ÇELEBİ’NİN CİHÂNNÜMÂ’SINDAKİ MİNHÜ BİLGİLERİNİN KULLANIM AMACI VE İŞLEVSELLİKLERİNE DAİR
GAMZE MUTLU
Kâtib Çelebi (d. 1609-ö. 1657), 17. yüzyıl Osmanlı sosyal ve kültürel hayatına telif ettiği eserlerle yön vermiş önemli bir entelektüeldir. Günümüze kendi el yazısı ile ulaşan eserlerinden onun kendine özgü bir çalışma stili ve çalışma disiplini olduğu takip edilebilmektedir. Müellifin bilimsel tutumunu yansıtan bu çalışma stili ve çalışma disiplininin bir yönünü de derkenarlara yazdığı minhü bilgileri oluşturmaktadır. Cihânnümâ’nın günümüze Kâtib Çelebi’nin kendi el yazısıyla ulaşan TSMK Revan 1624 nüshası da bu anlamda bizlere önemli veriler sunmakta ve müellifin vefatından dolayı müsvedde hâlinde kaldığı için de düşünce dünyasının arka planını takip edebilmemize ve planlarını anlayabilmemize imkân sağlamaktadır. Bilindiği gibi Cihânnümâ, İbrahim Müteferrika (ö. 1747) tarafından bazı ilâvelerle müellifin gayesi doğrultusunda tamamlanmaya çalışılarak matbaanın on birinci kitabı olarak 10 Muharrem 1145’te (3 Temmuz 1732) basılmış ve basıldıktan sonra geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. Ancak bu baskıda ilk başlarda basmaya ana metinle bir şekilde anlam bütünlüğü sağlanarak çeşitli tasarruflarla dâhil edilmeye gayret edilen minhü bilgilerinin daha sonra büyük oranda terk edildiği gözlemlenmektedir. Bu ise Kâtib Çelebi’ye ait olanı ve özellikle dikkat çekmek istediği hususları tam anlamıyla yansıtmadığı gibi ana metni anlama ve anlamlandırma sırasında ortaya çıkabilecek olası müşküllerin, hata ve karışıklıkların bertaraf edilememesine de sebep olduğu için Cihânnümâ’nın özgünlüğü açısından ciddi bir eksikliktir. Bu bildiride Cihânnümâ’nın TSMK Revan 1624’te yer alan müellif müsveddesindeki minhü bilgilerinin kullanım amacı ve işlevsellikleri üzerinde durularak hem Kâtib Çelebi’nin çalışma disiplinine ve bilimsel tutumuna dikkat çekilecek hem de Cihânnümâ’daki minhü bilgileri, ilk kez çevriyazıları ile varak numaralarına göre sıralanmış olarak ve eksiksiz bir şekilde ilgililerin istifadesine sunulacaktır.
“Neyse Hâlim O Çıksın Fâlim!”: Yazma Eser Varaklarının Üst Tarafında Yazılan Tefe’ül Cümlelerini Tasnif ve Değerlendirme Çalışması
GÖKER İNAN
İSMET İPEK
İnsanoğlu tarih boyunca kullandığı veya belli bir süre de olsa etkileşimde bulunduğu eşyalara kendisinden izler bırakmıştır. Böylelikle maddî ve manevî mirasın asırlar sonrasına ulaşmasına katkı sağlamıştır. Söz konusu mirasın en önemli taşıyıcı unsurlarından olan yazma eserler de bu açıdan çok zengin bir veri içermektedir. Bu tebliğde bazı yazma eser varaklarının üst taraflarında karşımıza çıkan tefe’ül cümleleri ele alınacak ve bu kayıtların düşülmesindeki motivasyon incelenecektir. Bir işe başlamadan önce başvurulan tefe’ül geleneği Osmanlı sahasında ciddi bir kullanım alanı bulmuş ve birçok kişi için hayatının değişmez bir parçası hâline gelmiştir. Eski edebiyatta müstakil bir tür olarak da karşımıza çıkan tefe’ül-nâmelerden farklı olarak burada ele alacağımız yazılar, kitap içeriğinden bağımsız olarak derkenara iliştirilmiş müstakil cümlelerdir. Söz konusu cümlelerin bazısı ayetlerden alıntılar olurken bazısı da içerisinde sabır, tevekkül, felah, vazgeçme, tehir, tacil gibi mesajlar barındırmaktadır. İnsan fıtratında var olan geleceği merak etme ve buna vâkıf olma keyfiyeti tefe’ül cümlelerinde daha bariz bir şekilde karşımıza çıkmakta; istikbaldeki hâlini merak eden biri bazen “Bu iş için acele etme!”, “Bu işte zorluk var!”, “Bu işi terk et!” gibi ifadelerle ikaz edilirken bazen de “Bu işi tehir etme!”, “Acele et!” “Bu hayırlı bir iş, devam ve sebat et!” gibi cümlelerle de teşvik edilmektedir. Tebliğde bu kayıtların hangi tür eserlerde daha çok yaygınlık kazandığı ortaya konacak, cümlelerin dökümü yapıldıktan sonra en çok kullanılan cümleler tespit edilecek ve bu cümleler belli açılardan bir tasnif ve değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Zira eldeki veriler ışığında bu kayıtların (cümlelerin) yapısı, yer aldığı yazma eserin dili ve konusuna göre bazı değişiklikler göstermektedir. Çalışmanın neticesinde ise bu cümlelerin bireysel bir merakın ürünü mü yoksa ortak bir toplumsal hafızanın ürünü mü oldukları meselesi üzerinde durulacaktır.
Osmanlı Dönemi Yazma Eserlerdeki Temellük Kayıtlarının Edebî Değerine Dair Notlar (Köprülü Fâzıl Ahmed Paşa Koleksiyonu Örneklemi)
SADIK YAZAR
Edebi türler açısından oldukça zengin olan Osmanlı edebiyat geleneğinde edebîliğin sınırları modern zamanlara kıyasla oldukça geniş bir alana yayılır. Hangi sahada ihtisas sahibi olmaya çalışırsa çalışsın müfredatında belagatin vazgeçilmez olduğu bir tedris sürecinden geçen Osmanlı müellifleri, ellerine kalemlerini aldıklarında az ya da çok edebî maharetlerini de sergilemeye gayret ederler. Hâl böyle olunca Osmanlı edebiyatında biçim ve muhteva açısından geleneksel kuralların hâkimiyeti altında üretilen edebî metinlerin yanında aslen edebîlik kaygısı güdülmediği hâlde tamamıyla olmasa bile kısmen -örneğin mukaddimeleri itibarıyla- edebî bir hüviyete bürünen birçok metinle de karşılaşılabilir. Modern zaman okuyucularına göre hayli şaşırtıcı ve beklenmedik olan bu edebî alanların çok fazla araştırma nesnesi hâline getirildiğini düşünmek güçtür. İslami yazma geleneğinde üretilen kitaplardaki ferağ (telif veya istinsah), kırâ’et, simâ, vakıf, ve mülkiyet (temellük) kayıtları gibi kimi kayıt türlerini de örtük edebî alanlar içerisinde değerlendirmek mümkündür. Bu kayıtlardan biri olan mülkiyet veya temellük kaydı, yazma veya basma bir kitabın daha çok zahireyesinde görülse de herhangi bir yerinde, onun mülkiyetinin kime ait olduğunu belirten kayda verilen isimdir. Gerek konuya dair az sayıdaki ikincil kaynaklarda gerekse de uzun senelerden beri yazma eserlere yönelik yaptığımız şahsî incelemelerden anladığımız kadarıyla mülkiyet (temellük) kayıtları da edebiyat araştırmaları için bir kaynak olarak değerlendirilebilir.
Bu anlayış ve değerlendirme doğrultusunda sunmak istediğimiz Tebliğde Osmanlı dönemi yazma eser koleksiyonlarının bir temsilcisi olarak Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi koleksiyonunda yer alan yazma kitaplardaki temellük/mülkiyet kayıtları klasik belagat bilgisi açısından incelenip bu inceleme sonucunda mülkiyet kayıtlarının edebîlik yönüne dair varılan giriş mahiyetindeki sonuçlar paylaşılmaya çalışılacaktır. Çalışmamızda örneklem olarak kullanılan yazma eser koleksiyonundaki her bir yazmada yer alan mülkiyet kayıtları aşağıda bir kısmına yer verdiğimiz araştırma soruları çerçevesinde bir excel dosyasında raporlandıktan sonra başta belagat ilmi ve kodikoloji (yazma bilimi) alanı olmak üzere farklı disiplinlerin konuya dair oluşturduğu birikimle de ilişkilendirilerek analiz edilmeye çalışılacaktır. Bu bağlamda bahsi geçen kayıtlara yönelik olarak aşağıdaki sorular yöneltilecektir:
- İncelenen kayıtların ne kadarında edebî bir gaye güdülmüş ne kadarında ise herhangi bir edebî kaygı görülmemiş veya hissedilmemiştir.
- Edebî kaygının açıkça görüldüğü ya da hissedildiği mülkiyet kayıtlarının dönemsel ve coğrafi dağılımlarına dair bir çıkarım yapılabilir mi? Bu anlamda Osmanlı döneminde üretilen yazma kitaplarda yer alan mülkiyet kayıtlarının edebîliğinde bir artıştan bahsedilebilir mi?
- Mülkiyet kayıtlarının dili nasıl edebîleştirilmiştir. Bu doğrultuda gerek lafız gerekse anlam bakımından ne tür edebi sanatlara başvurulmuştur?